Mutlu Olma Sanatı (Bertrand Russell)
Mutlu Olma Sanatı Bertrand Russell’ın iyi bir yaşam sürmek isteyenlere sunduğu bir reçetedir. Kişisel Gelişim kitaplarının vermeyi vaat ettiği ama veremediği mutluluk sırlarını açıklar. Russell’a göre mutluluk birtakım insanların bizim elimizden alabileceği temel insan haklarından biri değildir. Kişi mutluluğa başkalarını suçlayarak değil, belirlediği hedeflere erişmek için mücadele ederek ve bu mücadele sırasında eğlenerek ulaşır. Üstelik kişi bu mücadeleyi iç dünyasına değil, sosyal yaşamına dönerek vermelidir.
Deyim yerindeyse, Mutlu Olma Sanatı, kişisel gelişim vaat eden bir popüler felsefe kitabıdır. (Tanıtımdan)
Bu kitap ne bilim insanları için yazılmıştır, ne de pratik bir problemi sadece söz konusu edilecek bir şey sayanlar için. Önünüzdeki sayfalarda ne bir felsefe, ne de geniş bilgi vardır. Amacım, sağduyu ürünü olduklarını düşündüğüm görüşleri burada bir araya getirmektir. Okura sunulan reçeteler üzerindeki savım da, bunların deneyimlerim ve gözlemlerimle doğrulandıkları, bir de bunlara uygun hareket ettiğimde mutluluğumu artırdıklarıdır. Bu bakımdandır ki, mutluluğun tadını çıkarmak yerine mutsuzluk acısı çeken, kadın-erkek birçok kişinin, durumlarını anlayıp kurtulma yollarını bu kitapta bulabilecekleri umudunu beslemekteyim. Şuna da inanmaktayım ki, bu kitabı yazmama yol açan iyi niyet gibi doğru yönde harcanacak bir çabayla birçok kişi mutluluğa kavuşabilir. B.R. -Önsöz
Mutluluk işte ve ilişkilerde dışa dönük bir tutum izlenerek elde edilir ve kişinin kendi içine dönmesiyle, endişe ve korkulara teslim olmasıyla kaybedilir. Sayfa 6
************************************
Mutluluğa hayatla ve dünyayla aktif şekilde dışa dönük bir tutum takınarak mücadele etmekle ulaşılacağını anlamak için, mezardan çıkmış bir hayalete kulak vermeye gerek olmadığını söyleyecek kinikler her zaman olacaktır. Sayfa 7
************************************
Hayvanlara bakıyorum da Ben de hayvanlaşıp onlar gibi yaşayabilirim diyorum, hepsi kendi aleminde, huzur içinde. Durumlarından sızlanmazlar, kan ter dökmezler, Karanlıkta gözleri açık oturmuyorlar ve ağlamıyorlar günahlarına, tanrı'ya olan borçlarını konuşup midemi bulandırmıyorlar, Hepsi hoşnut, hiçbirinin mal hırsıyla gözü dönmüş değil, Ne biri diğerinin önünde diz çöker, ne de binlerce yıl önce yaşamış kendi türünden birinin, Hiçbiri dünyanın en mutsuzu değildir ya da en saygı değeri. WALT WHITMAN Sayfa 8
************************************
Benim amacım, uygar ülkelerdeki insanların çoğunun, görünür hiçbir dış nedeni olmadığından kaçınılmaz sanıldığı için katlanılması çok zor olan her günkü mutsuzluklarına çareler önermektir. Ben, bu gibi mutsuzlukların daha çok hatalı dünya görüşlerinden, hatalı ahlâk kurallarından, yanlış yaşama alışkanlıklarından kaynaklandığına inanıyorum, çünkü bütün bu yanlışlıklar, insan ya da hayvan mutluluğunun temeli olan şeylere doğal hevesin ve iştahın yok olmasına yol açarlar. Sayfa 11
************************************
dini yaşamın günlük uğraşıları benliğini unutturuncaya kadar kişi mutlu olamaz. Dinden ileri geldiği sanılan mutluluksa, temizlik işçiliğiyle de elde edilebilir; tabii kişi bu işte çalışmak zorunda olmak koşuluyla. Sayfa 12
**************
Çünkü kişi içten içe, çocukluğunda öğretilen yasakları hâlâ yasak saymaktadır: Sövmek kötüdür, içki içmek kötüdür, sıradan iş kurnazlıkları kötüdür ve hepsinin üstünde cinsellik kötüdür. Kişi, bunların hiçbirini yapmaktan geri kalmaz ama kendisini alçalttıkları için zehirli zevkler olduklarını düşünür. Sayfa 13
************************************
Bunları yanlış yola saptıran şeyse, elde edilmesi mümkün olmayana, örneğin anneye ya da anne yerini tutacak bir şeye bağlanmaları ve saçma sapan ahlâk kurallarının küçük yaşta zihinlerine kazınmış olmasıdır. Anaal "lekesizlik"in bu kurbanlarının mutluluğa kavuşmak için atacakları ilk adım, çocukluk inançlarından ve bağlarının baskısından kurtulmak olmalıdır. Sayfa 13
************************************
Kendisine tutkun olan, kendisini günahkâr gören tipin tam karşıtıdır; eğilimi kendine hayran olmak, başkalarının da hayranlığını kazanmaktır. Sayfa 13
************************************
Birçok kadında, özellikle zengin sosyete hanımlarında, aşkla sevme eğilimi kalmamış, bunun yerini bütün erkeklerce sevilme isteği gibi zorlu bir istek almıştır. Bu tür bir kadın, herhangi bir erkeğin sevgisini kazanıp da bundan emin olduğunda, o erkek artık onun işine yaramaz. Sayfa 14
************************************
Yalnız kendisiyle ilgilenen, hayran olunmaya değer değildir ve ona hayran da olunmaz. Bu nedenle, dünyadaki işi-gücü dünyayı kendisine hayran etmek olan bir insanın bu amacına ulaşma olasılığı bulunmaz. Ulaşsa bile tam anlamıyla mutlu olmasına olanak yoktur, çünkü insanların içgüdüleri hiçbir zaman tamamen bencil değildir; bu nedenle kendine tutkun olan, kendisini yapay bir biçimde sınırlandırmaktadır. Sayfa 14
************************************
Kibir, belirli bir noktadan sonra işten alınan zevki öldürür, bunun sonucu olarak da umursamazlığa ve can sıkıntısına yol açar. Sayfa 14
************************************
Kibir, belirli bir noktadan sonra işten alınan zevki öldürür, bunun sonucu olarak da umursamazlığa ve can sıkıntısına yol açar. Kendini beğenmenin kaynağı genellikle çekingenlik ve sıkılganlıktır; bundan kurtulmanın çaresiyse, kendine saygının artmasıdır. Ama bunun da yalnızca dış ilgilerle uğraşılar sonucunda kazanılan başarıyla elde edilmesi gerekir. Sayfa 14
************************************
Megaloman (kendini büyük görme hastası) sevimli olmaktan çok güçlü olmak, sevilen değil de korkulan olmak istemesi bakımından kendine tutkun olan hastadan ayrılır. Sayfa 15
************************************
İktidar aşkı, tıpkı gurur gibi, insan doğasının güçlü bir öğesidir ve bir dereceye kadar hoş görülebilir; yalnız aşırı olduğu ya da gerçeğe değil hayale dayandığı zaman üzücü olur. İnsanı ya mutsuz ya budala, hatta hem mutsuz hem budala yapar. Sayfa 15
************************************
Büyük İskender, hayal ettiklerini gerçekleştirebilecek yeteneklere sahip olmakla birlikte, ruhbilim yönünden bir megalomandı. Hayallerini gerçekleştirdikçe daha büyük, ulaşılması olanaksız hayaller kurmaya başladı. Bilinen fatihlerin en büyüğü olunca kendisinin Tanrı olduğuna inanmaya başladı. Acaba mutlu bir adam mıydı? Sarhoşluğu, çılgınca öfkesi, kadınlara karşı soğukluğu, Tanrılık savı da gösteriyor ki mutlu değildi. Sayfa 15
************************************
Hiçbir insanın gücü sınırsız olamayacağı için, doyumsuz olanlar eninde sonunda aşamayacakları engellerle karşılaşacaklardır. Sayfa 15
************************************
Şu halde politik baskıyla psikolojik baskı el ele gitmektedir. Ve nerede psikolojik baskı varsa, orada mutluluk yoktur. Ölçülü güç, mutluluğu artırabilir, ama amaç olarak benimsenirse, dışımızda olmasa bile içimizde mutlaka felâkete yol açar. Sayfa 16
************************************
Akıllı adam, koşulları elverdiğince mutlu olur ve evreni anlamaya çalışırken acı duymaya başladığı noktada, başka düşüncelere geçer. Sayfa 17
************************************
Varlıklı bir adam her şeyin boş olduğu duygusuna kapılabilir, çoğunlukla da kapılır, ama bütün parasını yitirince, yemeğin nereden geleceğini düşünmeyi hiç de hoş bulmaz. Bu duygu, doğal gereksinimlerin çok kolaylıkla karşılanmasından doğar. İnsanoğlu, diğer yaratıklar gibi, belirli derecede bir hayat mücadelesine kendisini uydurmuştur ve Homo Sapiens zenginlik sayesinde, çaba harcamadan tüm heveslerini yerine getirebildiği zaman, yaşantımdaki bu çaba eksikliği, mutluluk için gerekli bir öğenin ortadan kalkmasıdır. aşırı olmayan bir istek duyduğu şeylere kolayca kavuşabilen birisi, "isteğin karşılanması mutluluk getirmez" hükmüne varır. Sayfa 19
************************************
Benim savım şu ki, başarı mutluluğun sadece bir öğesidir ve eğer diğer öğelerin tamamının feda edilmesi pahasına elde edilmişse, çok pahalıya mal olmuş demektir. Sayfa 33
************************************
Tekdüze sayılabilecek bir yaşama katlanma becerisi çocuklukta kazanılır. Bu konuda modern anne-babaların suçu büyüktür; çocuklarına birbirlerine benzeyen günler geçirtmenin önemini kavrayamadıklarından, onlara sinema, tiyatro ve iyi yiyecekler gibi pasif eğlenceler sağlarlar. Sayfa 42
************************************
Biz, ne düşünürsek düşünelim yeryüzü yaratıklarıyız; yaşamımız dünya hayatının bir kısmıdır ve besinimizi, tıpkı diğer canlılar gibi yeryüzünden sağlarız. Yeryüzünün temposu yavaştır; güz ile kış, ilkbahar ile yaz kadar, hareket ve hareketsizlik de gereklidir. Bir çocuğun, ergen kişiden de fazla dünyadaki hayatın akışı ve dalgalanmaları ile bağını koparmaması gerekir. İnsanın yapısı doğadaki oluşlara uyum göstermiştir. Sayfa 43
************************************
Akıllı insan, sorunlarını gerektiği zaman düşünür; başka zamanlarda ise başka şeyler düşünür; gece hiçbir şey düşünmez. Sayfa 47
************************************
Beynin düzenli çalıştırılabilmesi durumunda hem mutluluğun, hem de yeteneğin artışı, insanı şaşırtacak kadar büyük olur; düzenli çalışan bir bejin de herhangi bir sorunla gerektiği zaman yeterince uğraşır; her an ve boş yere uğraşmaz. Güç ya da endişe verici bir karar alınması gerektiğinde olanca aklınızı o iş üstünde toplayıp kararlarınızı verin, karar verdikten sonra da, yeni bir gerçekle karşılaşmadıkça, o karan yeniden gözden geçirmeye kalkışmayın. Kararsızlık kadar yorucu ve yararsız bir şey yoktur. Sayfa 47
************************************
Oldukça zor bir konuda yazı yazacağım zaman, birkaç saat ya da birkaç gün o konuyu çok büyük bir yoğunlukta (gücümün yettiği en büyük yoğunlukta) düşünürüm; sonra işi sürdürmesi için bilinçaltıma emirler veririm. Birkaç ay sonra konuyu bilinçli olarak yeniden ele aldığımda işin tamamlanmış olduğunu görürüm. Bu yöntemi bulmadan önce, aylarca hiçbir ilerleme kaydedemez, üzülür dururdum, üzülmek de çözüm getirmediğinden aylar boşuna geçerdi; oysa şimdi, o ayları başka işlere ayırabiliyorum. Sayfa 50
************************************
Ve demokratik kuramlara hareket enerjisi veren de hiç kuşkusuz çekememezlik tutkusudur. Kendisini halka adadığı için herkesin saygısını kazanmış olan Bayan Roland'm anılarını okuyun. Göreceksiniz ki, son derecede ateşli bir demokrat olmasına yol açan neden, ne zaman bir soylunun şatosuna gitmişse, hep hizmetçiler dairesine kabul edilmiş olmasıdır. Sayfa 54
************************************
Sıradan insan kişiliğinin özellikleri içinde çekememezlik en kötüsüdür; çekememezlik, yalnız kötülük yapma eğilimine yol açmaz, kişiyi mutsuz da eder. Çekemez olanlar, kendilerinin olanlardan sevinç duyacaklarına başkalarının elindekiler yüzünden acı çekerler. Sayfa 55
************************************
İyi ki, insanda bu duyguyu etkisiz kılacak başka bir duygu, hayranlık duygusu da vardır, insanoğlunun mutluluğunu artırmak isteyenler, çekememezliği azaltıp hayranlığı artırmaya çalışmalıdırlar. Sayfa 55
************************************
kadınlar ve erkekler için çekememezliğin ilacı mutluluktur; işin güçlüğü, çekememezliğin mutluluğa büyük bir engel oluşundadır. Sayfa 56
************************************
Benim iki katını aylık alan da, kendisinin iki katı aylık alanı düşünerek acı çekmekte ve bu böylece sürüp gitmektedir. Şan ve şeref istiyorsanız Napolyon'a imrenebilirsiniz. Ama Napolyon da Sezar'ı çekemiyordu, Sezar İskender'i, İskender de hiçbir zaman yaşamamış olan Herkül'ü çekemiyordu denilebilir. Sayfa 57
************************************
Hazların tadını çıkararak, işinizi yaparak, belki de yanlış olarak daha talihli olduklarını düşündüklerinizle kendi durumunuzu karşılaştırmaktan kaçınarak çekememezlik duygusunu yok edebilirsiniz. Sayfa 58
************************************
Bugünkü haliyle uygar insanoğlu nefrete dostluktan daha fazla eğilimlidir. Nefrete eğilimlidir, çünkü yaşamından hoşnut değildir, çünkü yaşamın anlamını yitirdiğini, dünya nimetlerinin tadını başkalarının çıkardığını kendisinin bir çoğundan yararlanamadığını hissetmektedir. Uygar insan yaşamındaki hazlarla eğlencelerin toplamı hiç kuşkusuz ilkel topluluklardakinden büyüktür, ama aynı zamanda başka neler yapılabileceği de çok iyi bilinmektedir. Sayfa 61
************************************
Gerçekten doyurucu olan mutluluklar, yeteneklerin tam olarak kullanılabildiği ve dünyanın doğru olarak algılanabildiği şartlarda mümkün olur. Sayfa 71
************************************
(ABD'nin bazı eyaletlerinde bu yasak vardır ya da bir zamanlar vardı). Bunlar elbette sigara içmeyen ve başkalarının tütünden zevk almaşını çekemeyenlerdir. Sayfa 75
************************************
Bu örneklerin gösterdiği dört gerçeği yeterince anlayabildiğimizde işkence korkusuna karşı korunabiliriz. Bunlardan birincisi: Davranışlarınızın asıl nedeni, size göründüğü gibi yardımseverlik değildir; bunu unutmayın. İkincisi: Yeteneklerinizi gözünüzde büyütmeyin. Üçüncüsü: Kendinize duyduğunuz ilgiyi başkalarından aynı düzeyde beklemeyin. Ve dördüncüsü de: İnsanların çoğu, işkence yapmayı isteyecek kadar sizi düşünmezler. Sayfa 76
************************************
En erdemli olanların büyük çoğunluğunun davranışları bile, kendi çıkarlarına yönelik güdüler taşır. Ama buna üzülmemek gerekir, çünkü böyle olmasaydı insan türü devam edemezdi. Sayfa 77
************************************
Bazen büyük bir özveri bile normal görülebilir, ama doğal görülmeyen özverilerde bulunulmamalı ve özveride bulunmayan hiç kimse de suçlanmamalıdır. insanlar çoğunlukla, hasta bencilliğin sınırları aşmasına, normal egonun sağlıklı tepki vermesinden rahatsız olurlar. Sayfa 79
************************************
Dördüncü gerçek de, başkalarının sizi düşünmeye, sizden daha az zaman ayırmalarıydı, işkence korkusu delilik derecesinde olan, herkesin işlerini güçlerini bırakmış, gece-gündüz kendisine kötülük etmek için uğraşmakta olduğunu sanır. Daha akıllı olan işkence manyağı da, her davranışın kendisine yönelik olduğunu düşünür. Böyle düşünmek, tabii gurur vericidir. Sayfa 79
************************************
Hepimiz bunları çocukluğumuzda denemiş, ama nedense olgun bir adam için uygun olmadıkları kanısını edinmişizdir. Bu düşünce hatalıdır, çünkü başkalarına kötülüğü dokunmayan her eğlence değerlidir. Sayfa 95
************************************
Mutluluk her şeyden çok, insanlara ve çevreye dostça ilgi duymaya dayanır. Sayfa 96
************************************
Bir şeye düşkünlük ya da ikinci bir meslekle uğraşmak, mutluluğun kaynağı olmayabilir, ama katı gerçekleri ve katlanılması güç acıları unutmanın bir yoludur. Mutluluk her şeyden çok, insanlara ve çevreye dostça ilgi duymaya dayanır. Sayfa 96
************************************
Mutluluğun sırrı şudur: İlgilerinizi olabildiğince genişletin; sizi ilgilendiren şeylere karşı tepkilerinizin düşmanca değil, olabildiğince dostça olmasına bakın. Sayfa 97
************************************
Bir insan ne kadar çok şeye ilgi duyarsa, o kadar çok mutlu olma olanağına kavuşur ve o derece az kaderin insafına bağlı olur, çünkü bu ilgilerden birini yitirecek olsa, bir diğerine yönelebilir. Hayat her şeye ilgi beslenemeyecek kadar kısadır ama günlerimizi dolduracak kadar çok şeyle ilgilenmemiz iyi olur. Sayfa 99
************************************
Sevgiyi iyilik yaparak satın almaya çalışan, karşılaştığı değerbilmezlik sonucunda hayal kırıklığına uğrar. Sayfa 108
************************************
Anne-babalar, kızları üzerindeki ekonomik egemenliklerini yitireli beri, onlara ahlak konularında karışmakta daha çekimser davranır olmuşlardır; azarlamaya boyun eğmeyecek birisini azarlamakta pek yarar yoktur. Sayfa 116
************************************
Ama daha başlangıçtan itibaren çocuğa egemen olma duygusuyla onun iyiliğini isteme duygusu arasında çatışma başlar, çünkü her ne kadar çocuk üzerinde egemenlik kurma isteği bir dereceye kadar "eşyanın doğası gereği"yse de, bir yandan da çocuğun en kısa zamanda birçok bakımdan kendi başma hareket etmeyi öğrenmesi gerekir, bu da anne-babanın egemen olma içgüdüsüyle çelişir. Bazı anne-babalar bu çatışmayı hiç fark etmezler ve çocuk isyan edinceye değin baskılarına devam ederler. Bazılarıysa fark eder ve böylece kendilerini çatışan duygular arasında bulurlar. Sayfa 125
************************************
modern dünyada annelik-babalık zevkini tam olarak tadabilenler, çocuklarına yürekten saygı duyanlardır. Çünkü onlar için egemen olma isteğini susturma diye bir şey yoktur ve çocuklar kendi başlarına buyruk hale geldikleri zaman, despot anne-babalar gibi hayal kırıklığına uğramazlar. Üstelik bu davranışı benimsemiş bir anne-babanın duyduğu hoşnutluk, despotun çocuğuna egemen olmaktan aldığı zevkten büyüktür. Sayfa 127
************************************
Bir anne, çocuğunu ne kadar çok severse sevsin, ona dört işlemi öğretmemelidir. Eğitimi çocuklar annelerinden değil, eğitimcilerden almalılar. Kuşkusuz bazı şeyleri anneler en iyi yaparlar, ama çocuk büyüdükçe birçok konuda uzmanların yardımına gereksinimi olacaktır. Eğer bu gerçek herkes tarafından kabul edilmiş olsaydı, anneler yetenekleri dışmda olan bıktırıcı bir sürü işten kurtarılmış olurlardı. Sayfa 127
************************************
Boş zamanları akıllıca doldurabilmek, uygarlığın son basamağıdır ve günümüzde pek az kimse bu basamağa ulaşmış durumdadır. Üstelik seçme işi de kendi başma bıktıncı ve yorucudur. Olağanüstü bir karar verme yetisine sahip olanlar dışında, insanların çoğu, emirler sert olmamak koşuluyla, kendilerine ne yapacaklarının bildirilmesinden hoşlanırlar. Aylak zenginlerin çoğu, ağır ve yorucu işlerden kurtulmuş olmanın bedelini anlatılamaz bir can sıkıntısıyla öder. Ya Afrika'da yırtıcı hayvan avma çıkar ya da dünya çevresinde uçarak oyalanırlar, ama bu şekilde eğlenenlerin sayısı, hele gençlik geride kaldıktan sonra, pek azdır. Bu nedenle, zengin erkeklerin akıllı olanları, yoksullar kadar çok çalışır; varlıklı kadınlar ise çoğunlukla, dünyayı yerinden oynatacak kadar önemli olduğuna inandıkları bir sürü önemsiz şeyle oyalanırlar. Sayfa 129
************************************
Tutuculuğa kapılmamak için, insanın hayatı ve evrendeki yeri hakkında geniş bir görüşe sahip olmaktan daha iyi bir koruyucu yoktur. Sayfa 139
************************************
Herhangi ciddi bir başarı sağlama umudunu yitirecek derecede yenilgiye uğrayan birisi, umutsuzluktan ileri gelen kabullenmeyi öğrenip benimsemiş olabilir; o zaman da bütün ciddi girişimleri bir yana bırakır. Umutsuzluğunu dinsel deyimlerle ya da "İnsanın gerçek işi kabullenmedir" öğretisiyle gizleyebilir, ama iş yenilgisini ne şekilde maskelemeye çalışırsa çalışsın, o artık gerçekten hiçbir işe yaramayan mutsuz bir insandır. Sayfa 146
**************************
Bıraksak hayatımızın çok büyük bir bölümünü kaplayacak küçük dertler vardır ki, bazıları bunlara da katlanamaz. Bir treni kaçırdıkları zaman çileden çıkarlar, yemekleri iyi pişmemişse tepeleri atar, şöminenin tütmesi durumunda umutsuzluğa kapılırlar, temizleyicideki giysileri zamanında gelmeyince esnaf takımının tümünden öç alacaklarına yemin ederler. Bu gibi insanların böyle önemsiz aksaklıklar için harcadıktan enerji uygun bir biçimde kullanılsaydı, imparatorluklar kurmaya ve tekrar parçalamaya yeterdi. Akıllı olan, hizmetçinin almadığı tozu, aşçının pişirmediği patatesi, çöpçünün süpürmediği çöpleri görmez. Zamanı varsa bunları düzeltmek için gerekeni yapmaz demek istemiyorum. Yalnızca bunlar yüzünden soğukkanlılığını yitirmez demek istiyorum. Üzüntü, endişe ve öfke hiçbir işe yaramayan duygulardır. Bunlara kendilerini fazla kaptıranların sözünü ettiğimiz kabullenme olmadan bunların üstesinden gelebilecekleri şüphelidir. Sayfa 147
**************************
Tercüme: Nazif Özaslan